10 Haziran 2012 Pazar

Tepkili... Etkili...


          1 Ocak 1980 yılında doğmuştur. Lisans öğrenimini İstanbul Üniversitesinde Sanat Tarihi okuyarak tamamlamıştır. Trakya Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünde de araştırma görevlisi olarak çalışmış, yüksek lisans tezini Fluxus üzerine vermiştir. İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Öğretim Görevlisi olarak halen daha çalışmakta olan Fırat ARAPOĞLU, Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesinde de doktora eğitimi görmektedir.
           Çok çeşitli üretim şekillerinin varlığı kabul edildiğinde üretimini ‘‘eleştiri’’ yönünde kullanan kişilerden biri Fırat ARAPOĞLU. Farklı disiplinlerde yapıt veren sanatçı aracılığıyla yol alan fikir sanat tartışması, sanatın kutsal bir haliyle ululandığı günümüz dünyasında sanat eserinin varlık sebepleriyle ilgili iki temel ayrımsala dikkat çekiyor: tanrısal sözün kalıtçısı, taşıyıcısı olan yüce sanatçı yerine kekeleyen münzevi ve incelmiş bir ifade biçimi olmak yerine hiçbir şey söylememenin saklı mucizesiyle yarattı. Bu haliyle sanat yapıtını kültürel bir direniş formu olarak görenler, yapıtı sınırlayan tüm estetik biçim ve kurgu tekniklerinin ötesinde, sadece yalınlık olarak algılanan, içeriksiz, basitleştirici kavrama momentlerini de bir kenara bırakıyor. Sanat yapıtının yetkeci olduğu kadar basit içeriğine de yüz çeviren, yapıtın dokusunda insanın kendi yazma, okuma, anlamlandırma uğraşını boşluğun, giriftliğin, yansızlığın, unutuluşun şiddetinden sakınmadığı açık ve yoksun yapıta, fikir sanata odaklıyor dikkatini.
            Türkiye de 1970’lerin sonunda Şükrü AYSAN, Serkan KİRAZ, Ahmet ÖKTEN ''Sanat Tanımı Topluluğu'' ile başladı kavramsal sanat ve Nancy ATAKAN tezi türkiyede kavramsal sanattır diyen Fırat ARAPOĞLU. Günümüz sanatı büyük ölçüde deneyimler-arası bir ilişkisellik paradigması ile anlaşılıyor ise, içten ve samimi hislerle duygusunu izleyiciye geçirme gücü önemlidir. En eril meselelerden, en feminen işlere kadar, işlerin izleyici ile dolaysız ve pozitif bir duygu ile ilişkiye geçtiği açıktır. Bu açıdan karamsar olmaktan ziyade ironik ama daha da önemlisi olumlayan bir sanatla karşı karşıya kalmak yoğun iletişim ve etkileşim kuran böylece de izleyici, okuyucu üzerinde etkili bir dünya yaratıyor..

Mekanda Sanat ; ALANİST

             Bugün neredeyse yanılsama mekanının, yanılsama dünyasının hayalî görüntüler aleminde yaşanıyor. Bu sanata da aktarılıyor. Lazerlerle, bilgisayarlı video çalışmalarıyla artık reel / irreel tartışmasından daha ötelere, irreel / irreel reel tartışması yapılıyor. İnsanlar için yanılsama çok çekicidir. Ekrandaki maddesel olmayan, salt görsel görüntünün çekici dünyası, giderek bir 'doxa' sanatına yöneltiyor insanları. Hayali mekanlara dalıp, tanıdığımızı sandığımız nesnelerin, bir zamanlar deformasyon ve meta­morfoz diye adlandırdığımız biçim değiştirmelerini masum kıl­dıracak denli, tuhaf değişmeleri izlenebiliyor. Kişilerle bu hayali mekânlarda karşılaşıp, konuşulabiliyor. İşte ALANİST, insiyatif altyapısıyla kurulmuş bağımsız ve çağdaş çalışmaları destekleyen böyle bir açık sanat mekânıdır. Kişisel sergilerin yanı sıra kavram odaklı sergiler oluşturarak toplumsal ve kültürel meseleleri sanatın ayırt eden çerçevesiyle sorgulamayı amaçlar. Farklı disiplinlerdeki sanatçıların ve tasarımcıların çalışmalarını sergileyebilecekleri ve kentin kültürel anlamda en yoğun bölgelerinden birinde izlenebilir kılacakları bir mekandır. Bu açıdan ALANİST sadece fiziksel bir mekan değil sosyal bir mekan olarak da işlev görmeyi ve sanatsal çalışmaların sosyal etkileşimin bir parçası olarak etkin hale gelebilmesini hedeflemektedir.

               ALANİST, sergileme seçimlerinde ticari kaygılardan uzak kalarak bağımsız bir sanat alanı yaratır. Amaç, güncel sanat potansiyeline imkân vermektir. Bu amaç doğrultusunda uzmanlardan oluşan danışma kurulumuz, bize Türk çağdaş sanatının yeni kuşak temsilcilerini desteklememizde yardımcı olmaktadırlar. Geçen kısa süre zarfında, hem mekânsal anlamda hem de gerçekleştirdiği sergiler bağlamında İstanbul sanat ağının değişmez bir parçası haline gelen ALANİST, dinamik sanat izleyicisinin ajandasındaki daimi yerini aldı. Kalıcı koleksiyonunda yer alan eserler ve konusunda uzman, sanat eğitimli ekibiyle, koleksiyonerler için güvenilir bir başvuru kaynağı olan ALANİST, koleksiyonlarını geliştirmek, sunmak, sonraki nesillere ulaşacak koleksiyonlar oluşturmak isteyen ya da sanat koleksiyonculuğa yeni başlayanlar için yenilikçi yaklaşımıyla danışmanlık sunmaktadır.

              ALANİST, bir sanat galerisi olmakla birlikte, özgür ve bağımsız bir sanatsal eylem mekanıdır. Bünyesinde yer alan “Proje Odaları” kapsamında, sosyal etkileşimin farklı anlatım araçlarına da kapılarını açmaktadır.

             ALANİST 'nin gerçekleşmesinde yer alanlar ve katkıları:    

Efe Korkut Kurt
Bilkent Üniversitesi – Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fak. + Carnegie-Mellon University (Lisans)
Y.T.Ü. – Kentsel Tasarım BD. (Y. Lisans)
İ.T.Ü. – Mimarlık ABD. (Doktora)
Aslı Biçer
Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi – Resim
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi – Resim
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi – Seramik
Bengi Başaran
İTÜ Sanat Tarihi (doktora)
İTÜ-University of Maastricht Bilim, Teknoloji ve Toplum (y.lisans)
Marmara Üni. İletişim ABD Bilişim Y. Lisansı
Marmara Üni. İletişim Fakültesi Gazetecilik
Önder Duman
Muğla Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi
KATKIDA BULUNANLAR
Grafik Tasarım / Dilek Altan
Fotoğraflar / Kayhan Kaygusuz
Açılış Fotoğrafları / Öykü Araslı

Serkan ÖZKAYA ''tavrı birçok şeyi bulup coşmaktır''

        1973 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Alman Lisesini bitirdikten sonra, Özkaya önce İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini kazandı. Sonra sırasıyla , Batı Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünde lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladı. 2000 yılında New York Bard College Güzel Sanatlar Bölümünde Heykel yüksek lisans derecesini aldı. 2001’de Fransa, Ecole Regional des Beaux Arts de Nantes’ta Film ve Video dalında Postdiploma (yüksek lisans) derecesini aldı. 2002 yılında İsveç Uluslararası Sanatçı Programına layık görüldü ve Malmö’de Rooseum Çağdaş Sanat Müzesi’nde çalışmalarını sürdürdü. 2003’te A.B.D. MacDowell Sanatçı Kolonisi’nin azalığına seçildi.
            Yaratmak, gerçek insana ve gerçek olma çabasındaki insancıklara mahsustur ki insan yarattıklarıyla varolur. Çünkü insan önce beyniyle düşünce yaratır, yarattığı düşünceyi yine beyin onaylar ve cesaret ederse eyleme dönüştürür. Serkan Özkaya örneğinde bu cesareti çok net görebiliyoruz.  Uydurma, sahte, sun'i olmayan; canlı, geniş, renkli, derin ve sade bir anlatımla kimi zaman. Bu lisanın içinde, hayatın bütün unsurları vardır. Sanatçı sanatında başka şahsiyet, konuşurken veya kavga ederken başka şahsiyet değildiri düşünsel, ideolojik anlamda da doğrular niteliktedir. 
             Nedir bu işin kriteri gerçekten? ‘’İyi’’ sanatı; iyi müzik ya da iyi resmi ayırt edebildiğimiz açıklıkta kriterlerle ayırt edebilir miyiz ki, Serkan Özkaya abartılmış ya da abartılmamış bir sanatçı olsun. Bu işin bir ucunda matematik bulunur. Hiç bir matematikçi kalkıp da euler abartılmış bir matematikçiydi, diye ortaya atılamaz sanırım. Atılamaz çünkü, kriter o kadar açık ki matematiksel disiplinlerde, ya adamın intihal yaptığını ispat edeceksin ki öylesi zaten pek olası değil ya da tüm sonuçlarını bir bir çürütmelisin ki, bu da ancak şizofrenik bir girişim olarak kalmaya mahkumdur. Bu işin ideali matematiksel disiplinler olduğundan, sanat için ne tür kriterler geliştirilebilir ki, bir işin iyi ya da kötü iş olduğu kabul edilebilsin..
             Farklı olmak sanatlar için bence her zaman geçer akçe değildir... Kendine özgü olmakla, ben hiç kimselere benzemem abi diyerek uçuk kaçık olmak çok farklı şeylerdir... Gerçek sanatçı, eserlerine bir imza gibi işler.. Bu bakımdan, Serkan Özkaya ne kadar dev ya da sıradan bir sanatçı pek bir şey diyemeyeceğim ama bence kendine özgü bir sanatçı olduğu, ve böyle olurken de ben kimselere benzemem abi uçuk kaçık yapmacıklığında da olmadığı bana doğru gibi geldi... 
              Kendine özgü olamayan o kadar çok sanatçı var ki günümüzde. Serkan Özkaya böyle bir sanatçı mıdır? -bence değildir derim... İşlerinde çok kendine özgü bir renk ve stil var. Bazı işleri nerdeyse bir heykel gibiyken, bazı işlerinin de şekildeki estetikten uzak olduğu doğru olabilir...
              Serkan Özkaya’nın kavramsal sanatında kendine özgü bir ses olduğunu kabul edebiliriz..

         Eserleri

   -Mona lisa 1996
   -Dia
   -Davut Heykeli
    -Küçük sik
   -Bana onun kellesini getirin
    -İşe yarar adam
    -Esinti
    -Golden Boy
    -Gülen bust
    -Pastacı yamağı    
    -Dünyanın tüm işçileri
    -Yavaşlık ve Hafiflik Workshop 2008

           Kitapları
     - 'Bugün Tarihi Öneme Sahip Bir Gün Olabilirdi
     - Sanatta Deha ve Yaratıcılık 2000
     - Göründüğü Gibi Değil! Açıklayabilirim 2003),
     - En Hakiki Öz Kopyalar Sergisi Tartışmaları
     -  Charles Esche’nin Mütevazı Öneriler
     -  the rise and the fall and the rise of david
   -  Serbest Vuruş / Hayır, Hayır, Olmuyor, Yapamıyorum! Halil Altındere, Serkan Özkaya İle Söyleşiyor   (Ciltli)

8 Haziran 2012 Cuma

'' ne yaparsan yap buradayım '' ATILKUNST

           Bize dayatılan sistemin kendilerini her geçen gün daha derine ittiğinin çok farkında olan üç kadın ATILKUNST. Kendi kendine yeten yaşam biçimi oluşturmak mümkün mü? Sorusu yola çıkışları. An an, gün gün, ay ay, yıl yıl yapılanlar hangi kavramlar altında, hangi araçlar kullanılarak yapıldığı kaydedilmeli ki, tekrarlanması durumunda aynı sonuca ulaşılsın ve bir manifesto oluşturulabilsin sorgulamasını yapmaya devam ediyorlar.

          “Benim için sadece çılgın olanlar adamdır, yaşamaya çılgın, konuşmaya çılgın, kurtarılmaya çılgın, aynı zamanda herşeyi arzulayan, hiç bir zaman ağzını bir karış açmayan veya sıradan bir şey söylemeyen, ama yanan, yanan, muhteşem Romalı bir meşale gibi yanan, yıldızlara yayılmıs örümcekler gibi yanan ve tam ortasında merkezdeki mavi ışığn patladığını görürsün ve herkes ovvvv! diye kopar…”Jack Kerouac 1957 yılında Yolda adlı bir solukta yazılmış romanında işte bu çılgın insanları anlatır… Gülçin AKSOY, Yasemin Nur TOKSOY, Gözde İLKİN, diyebileceğimi düşündüm bu insanlara örnek.

            Toplumsal düzenin karşısında yaşayan, eğlenmeyi, kavga etmeyi, terlemeyi seven, dağınık, asiler... Kültürel, politik, bireysel, her ne formda olursa olsun ‘isyan’ etmek çağın çılgınlarının işi deyip, neye isyan ettiklerini ise çağın gerçeklikleriyle belirliyorlar. Beton yığınları, izolasyon, yabancılaşma, şehirleşme, medya, turizm, eğlence ve popüler kültür, müze ve galerilerde sanat, günbatımında aşk, sadece sandıklarda demokrasi, tüketim ve tüketim… aşırı tüketim…

            Herkesin herşeyi, herkesin herkesle aynı şeyi tükettiği, herkesin herşeyi herkesle hep birlikte tükettiği, herkesin herkesi tükettiği bir devrede, bir çağda ; Usul usul, sesimizi çıkartmadan yaşıyoruz demiyorlar. Herkes nasıl yaşıyorsa bizde öyle yaşıyoruz demiyorlar. Bir dil, bir söylem inşa etme zamanı geldi dediler., Ve bilgisayarlarla tanıştığımız, laptoplara alıştığımız, netbookları taşıdığımız, iphone'larla konuştuğumuz bir devreyi en akılcı bir yolla değerlendirip hiç durmadan konuştular, konuşuyorlar. Cep telefonu ile, sms ile, emaille, facebook ile ne kadar konuşursak konuşalım, konuşulacak şeyleri biriktirelim derdindeler. Yollara bakmayın boşuna onlar şehirdeler. Sokaklara bakın, sokaklara deyip sokaklara bile çıkıyorlar. Bilgi çağında, bilgiyi ürettiğimiz, tükettiğimiz, geceleri derin dondurucuda sakladığımız, kahvaltıda blackberry'mizden aldığımız, arabamızda gps’imizden billboardlardan takip ettiğimiz, işyerinde internetten, evde tv den bilgisayardan, her an her şeyden haberdar olduğumuz düşüncesi temelinde şekillenir ATILKUNST.